-
1 bir bakıma
in gewisser Hinsicht -
2 bir bakıma
adv. in a way* * *as it were -
3 bir bakıma
зы бгъумкIэ -
4 bir bakıma
in a sense, in one respect, in one way, kind of, as it were -
5 bir
bir ein; Eins f; Artikel ein, eine; einzig (z.B. Gott); (nicht verschieden) gleich; gemeinsam (z.B. Kasse); nur allein ich, du; ein Mal; adv einmal; mal;bir ağızdan im Chor singen;bir araba eine Fuhre; fig eine Menge;bir araya zusammen;bir araya gelmek zusammenkommen;bir aşağı bir yukarı dolaşmak hin- und herspazieren;bir bakıma bei näherem Hinsehen;bir bir einer nach dem Anderen; eins nach dem Anderen;bir daha noch (ein)mal;bir de und auch; noch dazu; und da …; nun; mal nachsehen usw;bir derece (oder dereceye kadar) bis zu einem (gewissen) Grad;-i bir etmek vereinen; vereinheitlichen;bir gelmek sich ausgleichen;bir gün eines Tages;-e bir hal olmak einen Unfall haben; nicht geheuer zumute sein D; sich seltsam aufführen;bir hoş seltsam, merkwürdig;bir içim su Mädchen bildhübsch;bir iki einige; ein- zweimal;bir iki derken im Handumdrehen;bir iyi(ce) gehörig, ordentlich;1 Nisan şakası Aprilscherz m;1 Mayıs Tag m der Arbeit;bir nice eine ganze Menge;bir numaralı Nummer eins, hervorragend;bir o kadar noch einmal so viel;bir örnek uniform, unisex; einheitlich;bir şeyler, bir şeyler und so weiter, und so weiter;bir türlü ein und derselbe;bir türlü olmuyor es klappt einfach nicht;yapsam bir türlü, yapmasam bir türlü ob ich es tue oder lasse, habe ich Nachteile;bir vakit damals; (der)einst;bir varmış bir yokmuş Märchen es war einmal;bir yastığa baş koymak Mann und Frau sein;bir yerde irgendwo, gewissermassen;bir yere getirmek ansammeln, konzentrieren;bire bin katmak maßlos übertreiben;günün birinde eines schönen Tages;bir tuhaf bakıyor er sieht so seltsam herüber;gitmesiyle gelmesi bir oldu kaum war sie gegangen, als sie wieder kam -
6 bir nevi
türkçe-arapça adeta, bir bakıma. -
7 bir
"1. one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias. 2. a, an; a certain, a particular: Bursa´da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday´s party I saw a certain woman; you know who I mean. 3. the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same. 4. united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We´re of one mind on this subject. 5. shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom. 6. only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this. 7. used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there! 8. used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy´de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don´t seem quite yourself today. - ağızdan in unison, with one voice. - alan pişman, bir almayan. colloq. It´s the sort of thing that looks good and attracts a lot of interest but is actually of very little use. - alay a great quantity, a large number. - âlem something else, really something, a wonder, amazing: Orası bir âlem! That´s one amazing place! Cüneyt başlı başına bir âlem! Cüneyt is a wonder in his own right! - an at one point: Bir an bir şey söyleyecek gibi oldu. At one point she looked like she was going to say something. - an evvel/önce as soon as possible. - ara/aralık 1. at one point, for a while, for a short period. 2. when one has a free moment, when one has a chance: Bir ara bana uğrayıver. Drop by when you have a free moment. - araba 1. a wagonload of; a truckload of. 2. colloq. a lot of, a slew of. - arada together. - araya gelmek 1. (for people) to come together (in the same place and at the same time). 2. (for events) to happen at the same time, coincide. - araya getirmek /ı/ to bring (people, things) together (in the same place and at the same time). - aşağı bir yukarı (to come and go) aimlessly. - atımlık barutu kalmak/olmak to be almost at the end of one´s resources, be almost at the end of one´s rope; to have played almost all of one´s cards; to have very little energy left. - avuç 1. a handful (of). 2. a handful (of), a very small number or amount (of). - ayağı çukurda olmak to have one foot in the grave. - ayak evvel/önce immediately, at once. - ayak üstünde bin yalan söylemek 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar. - bakıma in one way, in one respect. - baltaya sap olmak to have a job, be employed. - bardak suda fırtına koparmak to raise a tempest in a teapot. - başına all alone, all by oneself. - baştan/uçtan bir başa/uca (traversing, looking at, surveying, filling a place) from one end to the other, from end to end. - ben, bir de Allah bilir. colloq. Only God knows what I´ve gone through. -e beş vermek to yield five times the seed, yield fivefold. -e bin katmak to exaggerate, make much of a trifle. - bir one by one. - boy 1. once. 2. used as an emphatic: Bir boy gidelim, görelim. Let´s just go and see! - boyda of the same height. - bu eksikti. colloq. Nothing but this was lacking!/This was all that was needed! (said sarcastically). - cihetten in one way, in a way. - çatı altında under the same roof, in the same building. - çırpıda at one stretch, without interruption, at once. - çift söz 1. a little advice, a piece of advice: Sana bir çift sözüm var. I have a piece of advice for you. 2. a brief exchange of conversation: Öyle meşguldüm ki kendisiyle bir çift söz bile edemedim. I was so busy that I couldn´t have even a brief conversation with her. - çuval inciri berbat etmek to foul things up but -
8 as it were
bir bakıma -
9 in a way
bir bakıma -
10 in a way
bir bakıma -
11 as it were
bir bakıma -
12 in a manner of speaking
bir anlamda, sözün gelişi, tabiri caizse* * *(in a certain way: I suppose, in a manner of speaking, I am an engineer.) bir anlamda, bir bakıma -
13 as it were
bir yerde, bir bakima -
14 sort of
bir yerde, bir bakima -
15 сторона
ж1) врз yan, taraf; yönбокова́я сторона́ — yan taraf
противополо́жная сторона́ — karşı taraf
э́та сторона́ горы́ — dağın bu yüzü
по ту сто́рону горы́ (за горой) — dağın ardında
на той стороне́ о́зера — gülün öte yanında
по э́ту сто́рону доро́ги — yolun berisinde
вы́строиться по о́бе сто́роны доро́ги — yolun iki geçesine sıralanmak
по о́бе сто́роны́ доро́ги — yolun her iki yanında
со всех сторо́н земли́ / све́та — dünyanın dört bir yanından
го́род со всех сторо́н окружён леса́ми — şehrin etrafı çepeçevre orman
по о́бе сто́роны Атла́нтики — Atlantik'in iki yakasında
мы пойдём стороно́й (в обход) — dolaşık yoldan gideceğiz
он пошёл в сто́рону ле́са — ormandan yana gitti, orman yönüne doğru gitti
они́ разошли́сь в ра́зные сто́роны — her biri bir yana gitti
ту́чи прошли́ стороно́й — bulutlar öteden geçti
мы перешли́ на другу́ю сто́рону (у́лицы) — karşıdan karşıya geçtik
доро́га прохо́дит в стороне́ от го́рода — yol şehrin açığından geçer
отойди́ в сто́рону, не меша́й! — mani olma, kenara çekil!
э́тот магази́н в стороне́ от нас — bu mağaza bize sapa düşüyor
ве́тер дул с восто́чной стороны́ — rüzgar doğu yönünden esiyordu
ста́нция запу́щена в сто́рону Вене́ры — istasyon Venüs doğrultusunda fırlatıldı
он поверну́лся в на́шу сто́рону — bizden yana döndü
его́ кача́ло из стороны́ в сто́рону — yalpalaya yalpalaya yürüyordu
смотре́ть по сторона́м — sağa sola bakmak
со всех сторо́н на сце́ну сы́пались цветы́ — sağdan soldan sahneye çiçekler yağıyordu
сверну́ть в сто́рону — sapmak
отвести́ кого-л. в сто́рону (для разговора) — kenara çekmek
2) разг. (местность, страна) diyar; memleketда́льняя сторона́ — uzak bir diyar
тоска́ по родно́й стороне́ — memleket hasreti
на чужо́й стороне́ — gurbette, yad ellerde
3) (поверхность, бок предмета) yüz; tarafлицева́я / пра́вая сторона́ мате́рии — kumaşın yüzü
обра́тная сторона́ моне́ты — paranın ters tarafı
с обе́их сторо́н магнитофо́нной ле́нты / плёнки — teyp bandının her iki yüzünde
пиши́те то́лько с одно́й стороны́ (бума́ги) — kağıdın sadece bir / tek yüzüne yazın
поста́вь и другу́ю сто́рону (пластинки) — öbür yüzünü de çal
с одно́й стороны́, он прав, но... — bir bakıma haklıdır, ama...
обсуди́ть вопро́с со всех сторо́н — sorunu her bakımdan / yönden ele almak
с како́й (бы) стороны́ ни посмотре́ть — hangi bakım açısından bakılırsa bakılsın
5) (аспект, признак) yan, taraf, cepheфина́нсовая сторона́ де́ла — işin parasal / mali yanı
сла́бая сторона́ докла́да — raporun zayıf yanı
6) мат. kenarсторона́ треуго́льника — üçgenin kenarı
сто́роны угла́ — açının kenarları
7) (в переговорах, споре, на суде) tarafпроти́вная сторона́ — юр. hasım taraf
сто́роны в спо́ре — anlaşmazlığa taraf olanlar
зако́н на ва́шей стороне́ — kanun sizden yanadır
ты на чьей стороне́? — sen kimden yanasın?
стать на сто́рону кого-л. — birinden yana çıkmak
потерпе́вшая сторона́ — юр. mağdur taraf
••ро́дственник со стороны́ отца́ — baba tarafından akraba
мы, со свое́й стороны́, подде́ржим вас — biz kendi payımıza sizi destekleyeceğiz
с одно́й стороны́..., с друго́й стороны́... — bir yandan..., öte yandan...
-
16 bakım
bakım Pflege f (-e G); TECH Überholung f;bakım sigortası Pflegeversicherung f;bakım yurdu Pflegeheim n;bakım yükümlülüğü Sorgepflicht f;bakıma muhtaç pflegebedürftig;depo bakımı Generalüberholung f;bir bakıma (oder bakımdan) in gewisser Hinsicht;… bakımından vom Standpunkt … G/von aus;sağlık bakım in gesundheitlicher Hinsicht -
17 acquérir
v t1 satınalmak2 obtenir kazanmak◊Il a acquis une certaine sagesse. — Bir bakıma bilgelik kazandı sayılır.
-
18 Hinsicht
Hinsicht f görüş açısı;in dieser (in jeder) Hinsicht bu (her) bakımdan;in gewisser Hinsicht bir bakıma;in mancher (vieler) Hinsicht bazı (birçok) bakım(lar)dan;in politischer Hinsicht politik/siyasî açıdan -
19 bakım
bakım s1) Pflege farabanın \bakımı geldi der Wagen ist zur Inspektion fällig3) bir \bakıma in gewisser Hinsicht [o Beziehung]bu/her \bakımdan in dieser/jeder Hinsicht [o Beziehung] -
20 Hinsicht
in \Hinsicht auf... ( hinsichtlich)... bakımından [o yönünden];in dieser \Hinsicht bu bakımdan;in dieser/jeder/vieler \Hinsicht bu/her/birçok bakımdan;in gewisser \Hinsicht bir bakıma;in finanzieller/beruflicher \Hinsicht mali/meslekî bakımdan;in vielerlei \Hinsicht birçok bakımdan [o yönden]
- 1
- 2
См. также в других словарях:
bir bakıma — zf. Başka bir görüşle, başka bir düşünüşle Nadire Hanım bir bakıma kocasının büyük adam oluşuna seviniyor. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir nevi — (T. A.) [ ] adeta, bir bakıma … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
NEV'AN-MA — Bir dereceye kadar, bir bakıma göre, bir suretle … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MİN-CİHETİN — Bir cihetten, bir bakıma göre … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ayna — is., Far. āyīne 1) Işığı yansıtan, varlıkların görüntüsünü veren, cilalı ve sırlı cam, gözgü, mirat Ben onun aynada saçlarına değil, bana baktığını gene aynadan görüyordum. T. Buğra 2) Karagöz oyununda perde 3) Doğramacılık ve yapıcılıkta çerçeve … Çağatay Osmanlı Sözlük
ikilik — is., ği 1) İki değişik kullanımı veya uygulaması olma durumu 2) mec. Görüş veya düşüncede ikiye bölünmüş olma durumu, anlaşmazlık Kasabanın tarihi, bir bakıma ikiliklerinin tarihiydi. N. Cumalı 3) esk. İki kuruşluk gümüş akçe 4) müz. Birlik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dengeli kılmak — huzura, düzene kavuşturmak Sevgimde bir azalma olsaydı, bu bir bakıma beni dengeli kılardı. E. Bener … Çağatay Osmanlı Sözlük
Cumhuriyet — Type Daily newspaper Format Broadsheet Owner Cumhuriyet Foundation Founded 1924 Political alignment Kemalism La … Wikipedia
borç harç — is., cı 1) Sürekli borç alıp verme Bir bakıma belki de borç harç içinde beş nüfusla ailesini geçindirmeye uğraşan... H. Taner 2) zf. Borçlanarak Bu arada, yine borç harç, arabayı tamir ettirdi. E. Bener … Çağatay Osmanlı Sözlük
ihtilalcilik — is., ği İhtilalci olma durumu, devrimcilik Şair, romantizmi bir bakıma ihtilalcilik olarak ele almak istemiştir. S. İleri … Çağatay Osmanlı Sözlük